07 Mayıs 2024

İnsani bir karar verebilecek mi?

Tıp bilimine göre kocama hâli bulunan kronik hastalıklara sahip insanlar 400 gündür Erdoğan'ın insafa gelmesini bekliyor. "Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama" nedeniyle cezaevinde yatmaları hayati sakıncalar yaratan insanlar, yetersiz tıbbi destek nedeniyle hayatlarını kaybederlerse, kusura bakmasın ama bunun sorumlusu bizzat devleti yönetenler olur

İnsan Hakları Derneği'nin verilerine göre cezaevlerinde 651'i ağır olmak üzere bin 517 hasta tutuklu ve hükümlü bulunuyor

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 28 Şubat davası nedeniyle mahkûm olup, hapishanede tutulan, ileri yaşlardaki emekli askerlerin durumları ile ilgili bir rapor hazırladıklarını ve konuyu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile konuştuklarını söyledi.

Özel, "bu konuda umutlu olduğunu" da söylüyor ve "önümüzdeki günlerde olumlu gelişmeler olacağını ümit ediyorum" da diyor.

Bu konudaki "olumlu" sayılabilecek tek gelişme olabilir: Hasta ve yaşlı bütün mahkûmlar cezaevinden çıkarlarsa!

Bunun için de ne yapılması gerektiği belli. Önce Adli Tıp, mahkûmların fiziksel ve mental durumlarının cezaevinde tutulmalarına uygun olmadığına ilişkin bir rapor verecek. Cumhurbaşkanı da bu rapora dayanarak, af yetkisini kullanacak.

Hatırsınız, Madımak Oteli'nde 33 kişinin yakılarak öldürülmesi nedeniyle hüküm giymiş iki katil, bu süreç sonunda Erdoğan tarafından affedilmişler ve serbest bırakılmışlardı.

Cumhurbaşkanı'nı bu nedenle eleştiremeyiz, sağlık durumları cezaevinde yatmaya uygun olmayan mahkûmların affedilmesi insanlık gereğidir.

En temel insan hakkı, yaşama hakkıdır ve başkalarının yaşam hakkını ortadan kaldıran katillerin bile böyle bir hakkı vardır.

Ancak Cumhurbaşkanı'nın mahkûmlar arasında ayrımcılık yaptığı da bir başka gerçek ve bunun insani bir tutum olduğunu da söylemek mümkün değil.

Benzer koşulları haiz, başka mahkûmlar bu haktan yararlanamazken Cumhurbaşkanı'nın belli bir davayı gözeterek af yetkisini kullanması vicdani bir karara işaret etmiyor.

Geçtiğimiz yıl başında Adalet Bakanlığı sürekli hastalık ve kocama halleri bulunan hükümlülerin durumlarının tespit edilmesi için bir genelge yayımladı.

Adli Tıp, bu durumdaki mahkûmları inceledi ve bazılarının "kocama hâli bulunduğunu", bazılarının da "kronik hastalık" sorunu yaşadıklarını tespit etti.

Adli Tıp'ın kronik hastalık ve kocama hâli tespit ettiği mahkûmlar arasında 28 Şubat Davası'ndan hüküm giyen eski generaller de var.

Adli Tıp raporlarına göre bunlar, cezaevinde tek başlarına yaşamlarını sürdürebilecek durumda olmayan kişiler.

Özgür Özel'in sözünü ettiği ve Erdoğan ile konuştuğunu söylediği rapor bu kişilerle ilgili.

Adli Tıp'ın hazırladığı konuyla ilgili rapor 400 gündür Recep Tayyip Erdoğan'ın masasında bir sumenin altında bekliyor.

400 gün!

Tıp bilimine göre kocama hâli bulunan kronik hastalıklara sahip insanlar 400 gündür Erdoğan'ın insafa gelmesini bekliyor.

İnsan Hakları Derneği'nin verilerine göre cezaevlerinde 651'i ağır olmak üzere bin 517 hasta tutuklu ve hükümlü bulunuyor.

Sayı bunun çok üzerinde olabilir çünkü hatırlarsınız belki eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ bile Adli Tıp Kurumu'nun, hasta mahkûmlara rapor vermek konusunda gönülsüz tutumunu "çok rahatsızım" diyerek eleştirmekten çekinmemişti. (25 Aralık 2022, Kanal 7 Canlı Yayını.)

"Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama" nedeniyle cezaevinde yatmaları hayati sakıncalar yaratan insanlar, yetersiz tıbbi destek nedeniyle hayatlarını kaybederlerse, kusura bakmasın ama bunun sorumlusu bizzat devleti yönetenler olur.

Türkiye Cumhurbaşkanı, kişisel intikam duygularıyla mahkûmları cezaevlerinde ölüme terk eden bir insan olarak tarihe geçmemeli.

Recep Tayyip Erdoğan, adının gelecekte böyle anılmasını umursamıyor olabilir mi?

* * *

Demokrasi havarisi!

Erdoğan bildiğiniz gibi "Filistin söz konusu olduğunda başımıza demokrasi havarisi" kesiliyor
Cumhurbaşkanı ve Akp Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Uluslararası Demokratlar Birliği (UID) Kapasite Geliştirme ve Eğitim Çalıştayı'nda 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Uluslararası Demokratlar Birliği'nin temsilcilerini kabul etti ve Batı'daki İsrail aleyhtarı kampanyalara yönelik yasaklama ve baskıları kınadı.

Hayır, demokratlar, başlarına taş düşüp de yollarını şaşırarak Erdoğan'ı ziyarete gelmiş değiller.

Kuruluşun adı böyle ama aslında Münih merkezli bir AKP aparatçığı.

Yani adında "demokrat" olması, demokrat olduklarına, "uluslararası" olması uluslararası olmalarına işaret etmiyor.

Cumhurbaşkanı, bu kabulde ABD üniversitelerindeki Filistin soykırımı ile ilgili protestoların engellendiğine dikkat çekti.

"Bu insanlar 'Gazze'de katliam dursun' dedikleri için şiddete, zulme, eziyete, hatta işkenceye maruz kalıyor. Sırf Filistin'e destek verdikleri için rektörler, profesörler işten atılıyor, linç ediliyor. Ancak söz konusu Türkiye olunca başımıza demokrasi havarisi kesilenlerin hiçbirinin bu hadiseler karşısında gıkı dahi çıkmıyor. Ne kadar meşhur demokrasi savunucusu akademisyen, aydın, gazeteci ve siyasetçi varsa hepsi başını kuma gömmüş, olanların yatışmasını bekliyor" dedi.

Erdoğan da bildiğiniz gibi "Filistin söz konusu olduğunda başımıza demokrasi havarisi" kesiliyor.

Demokrasi kavramının içerdikleri, başka türlü aklına gelmiyor çünkü.

Filistin ile ilgili bir şey söyleyeceksen demokrasi var, başka bir şey söylemek istiyorsan kafana copu yersin, hapislerde sürünürsün!

Nitekim Filistin mitingi için Galata Köprüsü'nü kapatan rejim, 1 Mayıs yapılmasın diye adeta İstanbul'u kapattı, meydana çıkmak isteyenleri de şimdi tek tek evlerinden toplayıp, hapse atıyorlar.

Akademik özgürlükler konusunda da böyle: Sadece fikirlerini açıklayan bir bildiriye imza attıkları için meslekten ihraç edilen 330 akademisyen ile ilgili KHK'nın altında kendi imzası var, bilmiyorum hatırlıyor mu?

Öyle bir KHK ki akademisyenleri çocukları, eşleriyle birlikte cezalandırmayı hedefliyor.

Zaten "söz konusu Türkiye olunca başımıza demokrasi havarisi kesiliyorlar" demesi demokrasiye çok düşkün olmasından kaynaklanmıyor.

Zihni geri planında "seçilmiş buraya gelmişim ister hapse atarım ister işten atarım, kimse bana karışamaz" düşüncesi var.

Yoksa derdi demokrasi filan değil.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Müstemleke valisi mi, büyükelçi mi?

Suriye gibi ilişkilerimizi son derece hassasiyetle yürütmemiz gereken bir ülkeye meslekten bir diplomat bulunup da tayin edilememiş olması tuhaf... Türkler, Arapların ağabeyi değil. Suriye gibi yeniden ayağa kalkabilmek için yolun başında olan bir ülkeye, daha ilk günden Osmanlı güzellemeleri yapmak, akıllı bir dış politika değildir

“Şeytan” bu cinayetin neresinde?

Sinan Ateş cinayeti “ben bir suç örgütünün eseriyim” diye bağırıyor ama mahkeme heyetinin kulakları ağır işitiyor. Bir örgüt var, o maktulün “ipini çekmeye” karar veriyor ve ip çekiliyor! Hepsi biliyorlar ki bu örgüt, hapishanede yattıkları sürece onlara iyi bakacak, Yargıtay kararı bozunca da hepsi sokaklara geri dönecekler. Bunu beceremezlerse, hapishaneden firar ettiklerini duyarız

Yılbaşı kutlamaları ve “dinciler”

Rüşvet yemek, ihalelerden avanta almak, avanta kapma işine çocuklarını da karıştırmak ve nepotizm toplumumuzda kültürel ve geleneksel bir temele mi sahip ki Diyanet’in aklı sadece yılbaşında başına geliyor?

"
"